"Gezerken Aklımın Evine Vardım"
"Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?"
Fazıl Hüsnü Dağlarca...
Alanya - Eceabat arası 1100 km. Benim tercihim Ege kıyılarını takiben Ayvalık, Ezine hattı üzerinden gelmek oldu. Çanakkale'ye girişte her ne kadar "Dur Yolcu" diye uyarılsanız da, bu topraklara bilerek bastıktan sonra sizin için sorun yok. Gece arabalı vapurun keyfini çıkararak karşıya geçtiniz ve her ölümlü gibi iki şeyin derdine düştünüz. Barınma ve beslenme. İskelenin etrafında sağlı sollu otellerde yer bulmak mümkün. İşin ilginç yanı yatakların ebatı. Kendimce bir fikir yürüttüm ve "king size" yatakların her yıl Şafak Ayini için buraya gelen Anzak torunu, iri kıyım Mauriler için olduğunu kanaat getirdim. Kışın kıyılarda dolaşmanın en güzel yanı da single olmanıza rağmen size sürekli büyük yatak vermeleri. Mesaj mı var bunun altında diye hala düşünürüm.
Buralar garip yerler. Ne denizi denizinize, Ne toprağı toprağınıza benziyor. Şafağın kızılı sizi dehşete düşürüyor. Bu topraklara ayak basınca, tuhaf bir ruh hali inceden varlığınızı esir alıyor. Yüzünüze görmüş geçirmiş yaşlı adamların ciddiyeti, hareketlerinize çok ölüler gömmüş insanların sakinliği çöküyor. Burada kahkaha ve uçarı tavırlar diken gibi batıyor. Gece Şehr-i Alaiyenin günahkarı olarak yatıp sabah ermiş edasıyla uyanıyorsunuz. Gece ne içtiğinize dikkat etmekte fayda var....
Alman Kurmayı emrinde, Alman silahıyla, Germen Narsizmi için gariban memleket çocuklarının kanına girilip sonuçta kaybedilmiş bir savaşın neden bu kadar öne çıkartıldığını anlamak zor. Bir diğer konu ise, mimarlık eğitimi veren onlarca fakülteye rağmen bu kadar kötü anıtlar yapabilen mimarlarla aynı havayı solumak zorunda kalmak. Sizin ülkenizde, başkalarının ölülerinin, sizinkilerden daha estetik, daha görkemli ve daha bakımlı ebedi istirahatgahlara sahip olması anlaşılır değil. Burası kesinlikle Şark kurnazlığının, vurdum duymazlığının, Paşa hırsının ve Albay cüretinin başkenti.
Kilitbahir kalesi, Seyit Onbaşı Anıtı Yahya Çavuş Şehitliği derken yolu tükettiniz ve Gelibolu yarımadanın en uç noktasına geldiniz. Bir Harap Seddülbahir Kalesi ve Ertuğrul tabyasına baktınız bir de İngiliz anıtına. Geri döndünüz ve boğaza baktınız ama HMS Irresistible sizi göremedi. Şimdi sağınızda, toprak yolun sonunca Fener Kulesini gördünüz. Hiç acele etmeden ilerlediniz. Yalnızsınız. Paket tur sahibi orta sınıfların saldırısı henüz başlamamış. Tam bu anda size 1100 km yol yaptıran benliğiniz iki hüznü hissediyor; üzerinde yürüdüğünüz toprakların kah çaresizilikten, kah özlemden, kah ölüm korkusundan, kah mutluluktan ıslanmış gözlerden dökülen yaşlarla ıslandığını, ıslatanın tuzlu su değil kan olduğunu bilmenin ve Fenerlerin tam da ilk görüldüklerinde içinize işleyen katıksız yalnızlıklarından kaynaklanan saf hüznü. Eğer kederlenince yere, toprağa bakanlardanızsanız size yukarıdaki hüznü de hediye edelim.
Toprak yol boyunca ilerlediniz ve medeni insanlara Fenere girişin yasak olduğunu anlatmayı amaçlayan demir kapıya dayandınız. Türklere özgü cüretkar bir merakla yanarak, birazda tırsarak, demir kapının üzerinden çevik bir haraketle atlayıp yasak bahçeye girdiniz. Elma artık elinizde. Şu anda 40°2'39"K 26°10'28"D koordinatlarındasınız ve Mehmetçik Fenerine bakıyorsunuz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Fransızlara sağlanan 1856 tarihli imtiyazın ardından kurulan "Fenerler İdare-i Umumiyesi Müdürlüğü" tarafından yaptırılıp, işletilmiş fenerlerden biridir ve Ege Denizinden Çanakkale Boğazına girişte Trakya'nın Gelibolu Yarımadasındaki en uç noktasında ve çok önemli bir mevkiinde bulunmaktadır.
Teknik detaylar şöyle;
Fenerin deniz seviyesinden yüksekliği 50 metre olup kagir olarak inşa edilen kule yüksekliği ise 25 metredir. Ege denizinden Çanakkale Boğazı girişinde mevkiinde olan fenerin çakma karakteri kırmızı sektörlü Fl.W.5 Sn. olup görünüş mesafesi 19 deniz milidir Fenerde önce ışık kaynağı olarak fitilli gaz yağı lambası kullanılmış daha sonra LPG ile çalışan parlak ışıklı manşonlu ( gömlekli ) lambalar kullanılmış ve şu anda 1000 W'lık elektrik lambası ile aydınlatma sağlanmaktadır. Işık kaynağını kuvvetlendirerek uzaktan görünmesini teminen odak uzaklığı 500 mm olan 4 adet kotodiyoptrik panel kullanılmaktadır. Söz konusu optik paneller civa banyosu üzerinde dönebilen dairesel platform üzerine dörtgen teşkil edecek şekilde yerleştirilmiş bulunmaktadır. Işık kaynağı odakta sabit olarak yakılmakta ve platform üzerindeki optik panellerin döndürülmesi suretiyle fenerin çakar ışık vermesi sağlanmaktadır.
Kuledeki çelik tellerle aşağıya dik olarak hareket eden ağırlıklara sahiptir. Ağırlık inerken saat harekete geçer ve yolda ağırlık yukarı doğru geriye kurulmadığı taktirde ağırlık dibe ulaştığı zaman saat durur. Fener bekçileri, Optik sistemin hemen altında yer alan mekanizmaya bağlı geniş kurma kolu ile deniz feneri optik saatini kurmaktaydılar. Bu evlerdeki saat makinesi mekanizmaya benzer.
ARLHS (Amateur Radio Lighthouse Society) kodu TUR-042, Admiralty Kodu (Deniz Fenerleri ve Sis İşaretçileri Listesi /Admiralty List of Lights and Fog Signals) E-4850 ve NGA (National Geospatial-Intelligence Agency ) kodu ise 16956 olarak bilinir.
Fenerden ufku doğru uzanan panaromayı süsleyen 70 km uzunluğunda ve 7 ila 1.5 km arasında genişliğe sahip bu su yolu Yunanlıların (Δαρδανέλλια) Dardanellia ya da (Ελλήσποντος) Hellespontos bizimse Çanakkale Boğazı olarak adlandırdığımız, Ege denizini kendimize ait bir iç deniz olan Marmaraya bağlayan Türk Boğazlarından ilki. Sabah gün doğmadan kalkıp sakinliğine aldanırsanız öğle vakti arabalı vapurda karizma yapmaya çalışırken ıslanırsınız.
Burası gidipte dönmeyen, dönüpte tutunamayan dedelerinizin zamanın rüzgarında savrulup gittiği topraklar. Burası hüznün ve yalnızlığın en Avrupai ucu.
fener bakımsız görünüyordu, üzüldüm, halbuki kırmızı beyaz parlak kuşaklar sarsa belini, mehmetçiğin üstüne örtülen bayrak renginde...
YanıtlaSil